Ludwig van Beethoven,ludwig,van,beethoven

Ludwig van Beethoven

"Bir dahi olarak yaşadı, bir fani gibi öldü"

“Birçok şeyi değiştiririm, diğerlerini gözden çıkarıp atarım ve tatmin olana kadar defalarca uğraşırım. Sonra, çalışmayı enine boyuna, yüksekliği ve derinliğiyle kafamda detaylandırıp ince ince işlerim… Onu önümde, sanki bir kalıba dökülmüş gibi her açıdan görür, işitirim ve artık bana kalan tek şey onu kâğıda dökmektir.”

 

Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu sınırları içindeki Bonn şehrinde bir erkek çocuğu doğar ve 17 Aralık 1770 günü vaftiz edilir. Adını şehrin müzik direktörü olan dedesinden alan Ludwig’in annesi dinine bağlı zarif bir hanımefendi, Maria Magdalena, babası şehir korosunda şarkı söyleyen Johann van Beethoven’dir.

 

Daha sonra iki erkek kardeşi daha olan Ludwig, babasının baskısıyla dört yaşında keman ve piyano çalmaya başlar. Çok sıkı bir disiplin altında müzik eğitimi görürken, henüz on yaşında okulunu terk eder. Alkolik olan babası artık çalışamaz hale gelince de, daha on dört yaşındayken bir kilisede org çalıp ailesini geçindirmek zorunda kalacaktır.

 

“Müziği tutkusuz çalmak mazur görülemez.”

 

Piyano çalma yeteneği yeterince kabul görünce, on yedi yaşında tek başına Viyana’ya gönderilir. Orada Mozart’la tanışmayı hayal eden Ludwig, annesinin hasta olduğunu öğrenince hemen Bonn’a dönse de çok sevdiği annesini kısa sürede kaybedecek, bu acının etkisiyle uzun süren bir depresyona girecektir.

 

Genç sanatçı, yine çevreden gelen maddi destek sayesinde, yirmi iki yaşında yeniden Viyana’ya gider. Ne yazık ki Mozart ölmüştür. Devrin en ünlü müzisyeni Haydn’dan piyano dersleri, Antonio Salieri’den ise kompozisyon dersleri alır. Önceleri piyano yorumculuğuyla takdir toplayan Beethoven ilk eserlerini vermeye başladığında çevrenin saygısını daha çok kazanır. Artık soylulara, Viyana’da yaşayan Habsburg Hanedanı mensuplarına özel dersler vermekte, eserlerini seslendirmek için toplantılara davet edilmektedir.

 

“Prens, sen ne isen, doğuştan O idin; oysa ben kendim yarattım kendimi. Binlerce prens var ve hep öyle olacak. Ama yalnızca bir tek Beethoven var.”

 

İlk piyano konçertosunu yirmi beş yaşında icra eden Beethoven, Mozart ve Haydn’dan sonra Viyana’nın yeni gözdesi olmaya başlamıştır. Ne yazık ki aynı yıllarda işitme sorunları ortaya çıkar. Dostlarıyla sohbet ederken zorlandıkça içine kapanan Beethoven, gittikçe daha öfkeli, şüpheci, aşırı hırslı bir kimliğe bürünmektedir. Ölçüsüz tepkilerinden en yakınları kadar, ona maddi destek sağlayan soylular da payını alır. Kızgın bir anında yakın arkadaşı Prens Lichnowsky’nin başına vurmaya kalkmış, bir keresinde de herkesin önünde ona “sen bir eşeksin” diye bağırmıştı. Yaşadığı travma nedeniyle intihara da kalkışan Beethoven zamanla kendi dehasının büyüsüne kapılmış, muhteşem eserler üretmeye devam etmiştir.

 

En duygusal eserlerinden biri henüz yirmi yedi yaşındayken bestelediği Pathetique adlı piyano sonatıdır.

 

 

Mucizevi yeteneğine ve özgüvenine bir de tecrübe eklenince, dahi besteci otuz yaşından itibaren en güzel eserlerini peş peşe insanlığa armağan eder. Bu süreçte daima kendi içindeki sese kulak veren Beethoven’in bir başka ayrıcalığı da sipariş üzerine beste yapma zorunda olmayışıdır. Halbuki Bach’dan Brahms’a, Mozart’tan Haydn’a pek çok ünlü besteci hayatlarının belirli dönemlerinde sırf ailelerini geçindirebilmek için sipariş üzerine beste yapmışlardır. Beethoven’in, kendini sıfırdan yaratıp gücünü soylulara kabul ettirdiği için saygı duyduğu, Fransa İmparatoru olup herkesle savaşa tutuşunca da en çok öfkelendiği Napoleon Bonaparte, dolaylı da olsa sanatçıya büyük bir iyilikte bulunacaktır.

 

“Hiçbir zaman şan şöhret için yazmayı düşünmedim. Kalbimde ne varsa ortaya çıkmak zorunda; işte bunun için yazıyorum ben.”

 

 

Bonaparte’nin kardeşi Jerome, Beethoven’i 1809 yılında yüksek bir maaş karşılığı Almanya’ya davet edince, Viyanalı soylular kendisine ömür boyu sabit gelir vaat etmişler, bu sayede artık duyma yetisini tümüyle kaybetmiş olan dahi müzisyen yalnızca bir metronom kullanarak en gözde senfonilerini bestelemeye devam edebilmiştir.

 

 

Beethoven, bu güçlü eserlerden 3. Senfoni’yi 1805 yılında,  5. Senfoni’yi 1810 yılında ve geride bıraktığı en muhteşem eserlerden 9. Senfoni’yi 1824 yılında tamamlamıştır. Hiç duymamasına rağmen 9. Senfoni’nin ilk icrasını bizzat kendi yönetmiş, eser bittiğinde salondaki coşku karşısında göz yaşlarını tutamamıştır.

 

 

“Yanlış notayı güvenle çalmak, doğru notayı güvensizce çalmaktan iyidir.”

 

Beethoven’in yüreğindeki coşkuyu, ruhundaki başkaldırıyı, içinde fırtınalar koparan öfkeyi notalara döktüğü eserlerinden biri de kuşkusuz, Goethe’nin aynı adlı oyunu için yazılmış Egmont adlı eseridir. Egmont Uvertürü 1956 yılında Rus totalitarizmine baş kaldıran Macar’ların gayrı resmi milli marşı olarak da anılır.

 

 

Özel hayatında bir türlü huzur bulamayan münzevi dahinin, kardeşleri ile de arası iyi değildi. Hiçbir zaman evlenmeyen, uzun vadeli bir ilişki yaşayamayan Beethoven, birkaç kez piyano dersleri verdiği soylu kızlara aşık olmuş, devrin sınıf ayrımları nedeniyle onlarla evlenmesi mümkün olmadığından mutsuzluğu daha da artmıştır. Bazı günler evine kapanıp meçhul sevgililerine uzun aşk mektupları yazdıysa da bunların çoğunu göndermemiş, duygularını kalbinde saklamaya devam etmiştir.

 

Bir keresinde devrin en gözde şairi ve düşünürü Goethe ile tanıştırılmış, ancak karşılıklı konuşamadıklarından bu buluşma iki tarafa da bir anlam ifade etmemiştir. Beethoven Goethe’yi biraz “zayıf karakterli”, Geothe ise Beethoven’i fazla “yabani” bulmuştur.

 

“Müzik, insanoğlunu anlayan ama insanoğlunun anlayamadığı o yüksek bilgiler dünyasına açılan tek manevi giriş kapısıdır.”

 

Sık sık hastalanan Beethoven, çoğu kez kaplıcalardan medet ummuş ancak yorgun vücudu en sonunda pes etmiştir. Fırtınalı bir gecede, dışarıda şimşekler çakar, gök gürültüleri Japon davulları gibi dolu dizgin camları sarsarken, yanı başındaki dostlarına Latince “Plaudite, amici, comedia finita est” diyerekveda edip, huzura erer.

 

“Alkışlayın dostlarım, komedi bitti.”   (26 Mart 1827)


HASAN SARAÇ'ın

ESERLERİ