"Bir ‘Garip Şair’den, ‘Bir Roman Kahramanı’na"
“1914’de doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 2 yaşında gurbete çıktım. Yedisinde mektebe başladım. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım. 13’de Oktay Rifat’ı, 16’da Melih Cevdet’i tanıdım. 17 yaşında askere gittim, 18’de rakıya başladım. 19’dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından sonra da para kazanmayı öğrendim. 25’de başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok âşık oldum. Hiç evlenmedim. . .”
Çocukluğu huzurlu bir ortamda geçen Orhan Veli, eğitimine Galatasaray Lisesi’nin ilkokulunda yatılı öğrenci olarak başlar. Ancak Galatasaray’da dört yıl okuduktan sonra, klarnet sanatçısı olan babası Mehmet Veli Bey’in Cumhurbaşkanlığı Bando Şefi olarak Ankara’ya tayin edilmesiyle, Orhan da annesi ve kardeşleriyle birlikte İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalacaktır…
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman
Bilmezsiniz kim diker
Ben dikerim.
Eğitimine Atatürk Erkek Lisesi’nde devam eden Orhan Veli’nin şiire duyduğu ilgi, edebiyat öğretmeni şair ve yazar Ahmet Hamdi Tanpınar sayesinde daha da güçlenir…
Şiirlerinde ne hece ne aruz vezni kullanır, ne de kafiyeye yer verir Orhan Veli. Yalın bir halk diliyle yazar, kısa ama özlü anlatımlarda derin anlamlar saklar.
İmkânsız şey
Şiir yazmak
Âşıksan eğer;
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı… Yazık oldu Süleyman Efendi’ye… Köşeyi dönünce denizi göreceksin, sakın şaşırma… Rakı şişesinde balık olsam… Bir elinde cımbız, bir elinde ayna, umurunda mı dünya…
Ve yıllardır dillerde dolaşan daha nice dizeler…
Otuzlu yaşlara geldiğinde Orhan Veli artık Garip Akımının tartışmasız temsilcisi ve en güçlü kalemidir.
Geçimini sağlamak için Gogol’den Turgenyev’e, Molière’den Sartre’a, La Fontaine’den Shakespeare’e, pek çok edebî eseri Türkçeye çeviren şair, bir yandan da hikâyeler, denemeler ve makaleler yazarak aralıksız çalışmaya devam eder.
Bir de sevgilim vardır, pek muteber,
İsmini söyleyemem,
Edebiyat tarihçisi bulsun
Orhan Veli de 14 Kasım 1950 günü hayata veda ettiğinde yalnızca 36 yaşındaydı. O da Kafka ve Van Gogh gibi kısacık ömrüne pek çok eser sığdırmıştı. Şimdi ise Âşiyan’daki kabrinde yatarken şiir tutkunlarının gönüllerinde yaşamaya devam ediyor.
Orhan Veli'nin şiirlerinden birkaç alıntı, hayatından birkaç kesit... hikâyesinin bütünü 2019 yılının ikinci yarısında yayınlanacak olan Yazdıklarıyla Yaşayanlar 2 adlı eserde yer alacak.
2018 yılının Nisan ayında yayınlanan Yazdıklarıyla Yaşayanlar’ın arka kapağından…
Öldükten sonra tüm yazdıklarının yakılmasını isteyen Kafka…
En büyük zaafı kumardan kaçıp Kumarbaz’ı yazan Dostoyevski…
Varlığına delil ararken elinde kalem bulan Camus…
Bir savaşın ortasında tüm coşkusuyla yurtsuz kalan Stefan Zweig…
Ve daha birçok yazarın o hep bilmek istediğimiz hikâyeleri…
Yazdıklarıyla Yaşayanlar ruhumuza dokunan büyük yazarların, eserleriyle iç içe geçmiş hayatlarını anlatıyor. Hasan Saraç, okuma serüveninde yazarlarla kurduğu dostluğa okurlarını da dâhil ediyor.
Altını çizdiğimiz cümlelerin sahiplerini yakından tanımak, hikâyelerinin hikâyesini dinlemek ve yazarların hayatlarına şahit olmak için Yazdıklarıyla Yaşayanlar bir başucu kitabı.
Kitabın Önsözü
Ne kadar yetenekli, değerli, ünlü olurlarsa olsunlar, insan olarak yazarlar hemcinslerinden pek de farklı değildir.
Onlar da tüm insanlar gibi doğar, büyür, hayal kurar, paylarına düşen sevgi, öfke, aşk ve acıları yaşarlar. Hayatları doğal nedenlerle, dış etkilerle ya da kendi kararlarıyla son bulur.
Ama onları diğer fanilerden ayıran sınırsız bir tutku vardır. Yazma, yaratma ve yazdıklarını olabildiğince geniş kitlelerle paylaşma tutkusu. Bunun dışında kişilikleri, hayat tarzları, fikirleri, tercihleri birbirlerinden çok farklıdır. Esin kaynakları, konuları, hatta teknikleri bile…
Bizim onlara duyduğumuz saygı ve hayranlığın nedeni ise kişisel görüşleri, inançları ve tercihlerinden ziyade edebiyat dünyamıza, hayal âlemimize yaptıkları katkılar değil midir? Romanlarının, hikâyelerinin yani tüm yazdıklarının sihriyle yaşamazlar mı kalbimizde?
Yazma sanatına kattıkları değer, harcadıkları emek elbette tartışılmaz. Kimi yazarlar bu noktaya yetenekleri sayesinde geldiklerini düşünür. Kimileri de yetenek yüzde bir ise, geri kalan yüzde doksan dokuzun sabırla, azimle yılmadan çalışmak, yazmakla yaşamayı özdeşleştirmek olduğuna inanır.
Yani yazma sanatı konusunda da farklıdır düşünceleri.
Ve her yazarın farklı bir hikâyesi vardır. Doğdukları yerler, aileleri, gittikleri okullar, ilk yazdıkları şiirler, öyküler, ilk sevgilileri… Yazma tutkusunun yüreklerinde nasıl kök salıp yeşerdiği… Hepsi bu hikâyenin kilometre taşları, dönüm noktalarıdır. Ardından eserler ortaya çıkar birer birer. Heyecanlar, sevinçler, düş kırıklıkları…
Bir de pek bilinmeyen gizler vardır yaşamlarında.
Onların yazdıklarına ilgi duyanların, nasıl yaşadıklarına da ilgi duyacaklarına inanıyoruz. Hatta sadece nasıl yaşadıklarını değil, yaşarken neler söylediklerini de merak edeceklerini düşünüyoruz.
Yazdıklarıyla ufkumuzu açan, duygu ve düşünce dünyamızı zenginleştiren Türk ve yabancı yazarlar arasından seçtiklerimizin hikâyelerini bulacaksınız bu kitapta. Bu seçimi yapmanın güçlüğünü, edebi eserleri bilimsel kıstaslarla değerlendirmenin olanaksızlığını, kişisel tercihlerin kaçınılmaz rolünü takdir edeceğinize inanıyoruz.
Bu duygularla, sizlere yirmi beş değerli yazarın hikâyesiyle merhaba diyoruz.
Yazdıklarıyla yaşayanların hikâyeleri bitmez.
İleride başka hikâyelerde buluşmak dileğiyle…
Hasan Saraç