“Vedalar gözüyle sevenler içindir; çünkü gönülden sevenler için ayrılık diye bir şey yoktur.”
Kahramanları günümüzde yaşayan bir
Mevlana Romanı
Aşkın merkezi Mevlana’ya yolculuğun hikâyesi bu.
Romanın ‘önsözü’ kadim bir şiirin aşina dizelerinden ibaret:
Her gün bir yerden göçmek
Ne iyi
Her gün bir yere
Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan
Akmak ne hoş
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım
Sufi kimliğiyle tüm dünyada tanınan, âlim, şair, düşünce insanı Mevlana Celaleddin-i Rûmi’nin bu dizeleri “Şimdi yeni şeyler söylemek lazım”
diye bitiyor.
İşte ben de, özünde Mevlana’ya adanmış bu romanda yeni şeyler söylemek istedim. Örneğin Mevlana bu eserde bir roman karakteri olarak yer almıyor. Doğrudan onun hayatıyla ilgili bir kitap da değil bu. Ne var ki O’nun ruhu, felsefesi tüm sayfalara damar damar yayılıyor. Sık sık sözlerinden, Mesnevi’den alıntılar var, kimi zaman Şems-i Tebrizi’den bahis var ama romanın asıl kahramanları günümüzün dünyasında yaşayan kişiler.
KOR’un kahramanları:
Evelyn, Mustafa ve Cemal
Evelyn, Cambridge Üniversitesi’nde “Mistisizm ve Varoluşçuluk” üzerine doktora yapan bir genç kadın. Hiç hesapta yokken, başka bir katılımcının yerine Moskova’da düzenlenen “Dinler Felsefesi” adlı bir konferansa katılıyor, orada bir Sufi profesör olan Azeri asıllı Rustam Akmatova ile tanışıyor. O rastlantı genç kadının hayatını ve içsel yolculuğunu hiç hayal edemeyeceği şekilde değiştirecektir.
Mustafa ise İstanbul’da yaşayan, maddiyatı hayatının merkezine koymuş kırk yaşlarında bir bankacı… Şişkin egosuyla, kibir ve kıskançlık kıskacında kıvranırken ters giden her şeyden başkalarını sorumlu tutmayı alışkanlık haline getirmiş bencil ve öfkeli bir modern çağ insanı. Onu da ilkel benliğiyle saf benliği arasındaki gitgellerle sürüp giden amansız bir mücadele bekliyor.
“Tasavvufun kaynağı ilk insana kadar gider zira tohumu kimi insanın kalbine işlenmiştir” derler. İşte Cemal kendisi farkında olmasa da o lütfa erişmiş ender kullardan biri. Konya’nın bir köyünde babaannesiyle yaşayan bir yetim o. Çocukluğunda sık sık evlerine konuk olan bir dervişin, on yaşındayken kendisine emanet ettiği çok eski bir neyden başka bir can dostu, sığınabileceği kimsesi yok. İstanbul’da burslu okuyan Cemal sürekli geçmişini anıyor, köklerini arıyor ve bir gün babaannesinden kalan sikkelerin sırrını çözebilmek, o dervişin kim olduğunu öğrenebilmek için yollara düşüyor.
Bir aşk yolculuğu
Batı dünyasında ‘Sufizm’ olarak anılan tasavvufi düşünce çoğu kez İslâmiyetin ‘iç’ ya da ‘mistik’ yüzü olarak tanımlansa da aslında bir ‘hâl işi’ olduğundan tanıma, tarife sığmaz, onu ancak yaşayan bilir.
Gönüllere huzur veren, her gelene kapısını açan bir felsefedir tasavvuf. İçinde gizler barındıran, hangi açıdan baksanız farklı bir yüzünü gösteren, içine girmeden sırrına vakıf olunamayan bir ruhsal yolculuktur o. Allah’a kulluk etmeyi özünde barındıran bir anlayış… Kişilerin kötü huylarından arınarak, ruhlarını geliştirip olgunlaşmaları, kâmil birer insan olmaları için döşenmiş, her adımında için için yanan KOR misali ilahi aşkın yürekleri ateşe verdiği bir yol…
Kimileri yola çıktıklarında çabucak bir hedefe varabileceklerini sanırlar. Oysa bütün bir ömür o yolda geçer. Gerçek vuslat o yolun sonundadır ama aslında ayrılık da yoktur.
Konya yollarında
KOR’un ilk bölümü Mevlana’nın “Vedalar, gözüyle sevenler içindir; çünkü gönülden sevenler için ayrılık diye bir şey yoktur” sözleriyle başlıyor.
Farklı geçmişlerden, farklı ortamlardan kopup gelmiş üç farklı insan bir yolculukta buluşuyor. Cemal yitirdiği geçmişini, köklerini arıyor, Evelyn içinde birikmiş kırgınlıkların, acıların dermanını, belki de hayatın anlamını. Mustafa ise hiçbir şey aramıyor aslında. Kişilerin, koşulların yönlendirmesiyle, belki kaderinin zorlamasıyla çıkıyor bu yolculuğa
Ama ünlü filozof Martin Buber’in dediği gibi “Her seyahatin, yolcuya malum olmayan gizli bir menzili vardır” ve bu yolculuğun sonunda üç kahramanımızı da kendilerine malum olmayan menziller, değişimler, sürprizler beklemektedir.
Şeb-i Arus
Bilerek ya da bilmeyerek bir aşk yolculuğa çıkan kahramanlarımızı Şeb-i Arus’ta, semanın neyle buluştuğu o tılsımlı düğün gecesinde yeniden bir araya getiren kader her birimizin hayat yolculuğunu da yönlendirmiyor mu aslında?
Kim bilir, belki kaderinde bu kitapla tanışmak olan kimi okurun da hayat yolculuğunda bir yön değişimi olacaktır.