Ölümün peşinde yaşamı arayan varoluşçu yazar
“Yakınlarda bir gün, belki kırk yıl içinde, beni tanımış olan hiç kimse hayatta olmayacak. İşte o zaman, yani artık hiç kimsenin hafızasında var olmadığımda, ben gerçekten ölmüş olacağım. Çok yaşlı birinin bir kişiyi ya da bir grup insanı tanıyan en son kişi olduğunu düşünürüm hep. O kişi öldüğünde, tanımış olduğu o insanlar da ölür, yaşayan hafızadan silinip gider. Benim için o son kişi kim olacak acaba? Kimin ölümü beni gerçekten öldürecek?”
Bir göçmen ailenin mütevazı koşullarından gelip bilime, sanata, edebiyata damgasını vurabilmiş birçok çağdaşı gibi, yabancı bir şehrin sıradan bir mahallesinde, yakınlarındaki kütüphanenin raylarından hızla geçen o şans trenine atlayacaktır.
…
“Ancak yaralanmış bir şifacı gerçekten şifa verebilir.”
…
Tıpkı bir başka yazın ustası olan Isaac Asimov gibi, Dr. Yalom da içeriği açısından bilimsel olması beklenen bir eseri bile tüm okurların rahatça takip edebileceği, hem bilgi sahibi olup hem de zevkle okuyabileceği sade bir dille anlatma yeteneğini daha ilk eserinde kanıtlamış olur.
…
Bu psikoterapi öykülerinin yarattığı büyük ilginin ardından, 1992 yılında yayınlanan Nietzsche Ağladığında adlı ilk romanıyla, Dr. Yalom bilim ve edebiyat dünyasını bir kez daha şaşırtır.
…
Dr. Yalom bu kez Bugünü Yaşama Arzusu & Schopenhauer Tedavisi (2007) adlı eserinde hayalle hakikati, edebi anlayışla bilimsel öğretiyi aynı sayfalarda buluşturur.
…
Ünlü filozof Spinoza ile bir Yahudi soyadı taşımasına rağmen kendine Nazi liderleri arasında bir yer bulabilen Alfred Rosenberg arasındaki ilginç bağlantıyı konu alan Spinoza Problemi (2012) adlı bu muhteşem eser, ünlü psikiyatr-yazarın en çarpıcı romanlarından biridir.
…
“Hepimiz bu hayatta bizi anlayacak birilerine ihtiyaç duyuyoruz, ancak öncesinde farkına varmamız gereken birçok şey var. Irvin Yalom kendimizi, insanları ve dünyayı anlamamız için bize lekesiz bir ayna tutuyor.”
Irvin D. Yalom'un sözlerinden birkaç alıntı, hayatından birkaç kesit... hikâyesinin bütünü 2018 yılının Nisan ayında yayınlanan Yazdıklarıyla Yaşayanlar adlı eserde yer alıyor.
Kitabın arka kapağından…
Öldükten sonra tüm yazdıklarının yakılmasını isteyen Kafka…
En büyük zaafı kumardan kaçıp Kumarbaz’ı yazan Dostoyevski…
Varlığına delil ararken elinde kalem bulan Camus…
Bir savaşın ortasında tüm coşkusuyla yurtsuz kalan Stefan Zweig…
Ve daha birçok yazarın o hep bilmek istediğimiz hikâyeleri…
Yazdıklarıyla Yaşayanlar ruhumuza dokunan büyük yazarların, eserleriyle iç içe geçmiş hayatlarını anlatıyor. Hasan Saraç, okuma serüveninde yazarlarla kurduğu dostluğa okurlarını da dâhil ediyor.
Altını çizdiğimiz cümlelerin sahiplerini yakından tanımak, hikâyelerinin hikâyesini dinlemek ve yazarların hayatlarına şahit olmak için Yazdıklarıyla Yaşayanlar bir başucu kitabı.
Kitabın Önsözü
Ne kadar yetenekli, değerli, ünlü olurlarsa olsunlar, insan olarak yazarlar hemcinslerinden pek de farklı değildir.
Onlar da tüm insanlar gibi doğar, büyür, hayal kurar, paylarına düşen sevgi, öfke, aşk ve acıları yaşarlar. Hayatları doğal nedenlerle, dış etkilerle ya da kendi kararlarıyla son bulur.
Ama onları diğer fanilerden ayıran sınırsız bir tutku vardır. Yazma, yaratma ve yazdıklarını olabildiğince geniş kitlelerle paylaşma tutkusu. Bunun dışında kişilikleri, hayat tarzları, fikirleri, tercihleri birbirlerinden çok farklıdır. Esin kaynakları, konuları, hatta teknikleri bile…
Bizim onlara duyduğumuz saygı ve hayranlığın nedeni ise kişisel görüşleri, inançları ve tercihlerinden ziyade edebiyat dünyamıza, hayal âlemimize yaptıkları katkılar değil midir? Romanlarının, hikâyelerinin yani tüm yazdıklarının sihriyle yaşamazlar mı kalbimizde?
Yazma sanatına kattıkları değer, harcadıkları emek elbette tartışılmaz. Kimi yazarlar bu noktaya yetenekleri sayesinde geldiklerini düşünür. Kimileri de yetenek yüzde bir ise, geri kalan yüzde doksan dokuzun sabırla, azimle yılmadan çalışmak, yazmakla yaşamayı özdeşleştirmek olduğuna inanır.
Yani yazma sanatı konusunda da farklıdır düşünceleri.
Ve her yazarın farklı bir hikâyesi vardır. Doğdukları yerler, aileleri, gittikleri okullar, ilk yazdıkları şiirler, öyküler, ilk sevgilileri… Yazma tutkusunun yüreklerinde nasıl kök salıp yeşerdiği… Hepsi bu hikâyenin kilometre taşları, dönüm noktalarıdır. Ardından eserler ortaya çıkar birer birer. Heyecanlar, sevinçler, düş kırıklıkları…
Bir de pek bilinmeyen gizler vardır yaşamlarında.
Onların yazdıklarına ilgi duyanların, nasıl yaşadıklarına da ilgi duyacaklarına inanıyoruz. Hatta sadece nasıl yaşadıklarını değil, yaşarken neler söylediklerini de merak edeceklerini düşünüyoruz.
Yazdıklarıyla ufkumuzu açan, duygu ve düşünce dünyamızı zenginleştiren Türk ve yabancı yazarlar arasından seçtiklerimizin hikâyelerini bulacaksınız bu kitapta. Bu seçimi yapmanın güçlüğünü, edebi eserleri bilimsel kıstaslarla değerlendirmenin olanaksızlığını, kişisel tercihlerin kaçınılmaz rolünü takdir edeceğinize inanıyoruz.
Bu duygularla, sizlere yirmi beş değerli yazarın hikâyesiyle merhaba diyoruz.
Yazdıklarıyla yaşayanların hikâyeleri bitmez.
İleride başka hikâyelerde buluşmak dileğiyle…
Hasan Saraç