Kurt, liseyi bitirdikten sonra Cornell Üniversitesi’nde biyokimya öğrenimi görmeye başlar. Yıllar sonra bir üniversitede yaptığı mezuniyet konuşmasında, “O bir kâbustu” diyecektir, “kimya okumak zorundaydım, yoksa babam okul harcını ödemeyecekti. Benimse hiç yeteneğim yoktu buna. Her derste en kalın kafalı çocuk olmak ne demek bilirim.”
…
“Çıldırmış bir topluma aklı başında bir insan, çıldırmış gibi görünüyor olmalı.”
…
23 yaşında ülkesine dönen savaş gazisi Vonnegut, ilk iş olarak çocukluk aşkı Jane Marie Cox ile evlenip karısıyla birlikte Chicago’ya yerleşir. Chicago Üniversitesi’nde bu kez antropoloji öğrenimine başlayan genç yazar adayı, bir yandan da yerel bir gazetede muhabirlik yapmaktadır. Dresden’de tanık olduğu o vahşi katliam, o gazetede çalışan hiç kimseyi ilgilendirmez. Bu vurdumduymazlık Vonnegut’ı derinden etkileyecek, belki de ileride yazacağı satirik romanların işaret fişeğini ateşleyecektir.
…
Birkaç kısa öyküden sonra 1952 yılında, Kurt Vonnegut’ın ilk eseri Otomatik Piyano yayınlanır. Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya romanını anımsatan tarzda yazılmış bu eser, iş gücünün yerini giderek robotların aldığı bir dünyayı anlatırken Yevgeniy Zamyatin’in MIY (BİZ) adlı distopyan eserine de gönderme yapar.
…
“Ben de bir dizi rastlantının kurbanıydım, hepimizin olduğu gibi.” …
New York’un Manhattan adasına taşınan yazarın hayatında önemli değişiklikler olmaktadır. O sıralarda kendisini şöhretinin zirvesine taşıyacak olan Şampiyonların Kahvaltısı adlı romanının üzerinde çalışan Vonnegut, Harvard Üniversitesi’nde “yaratıcı yazarlık” dersleri vermeye de davet edilmiştir.
…
Daha sonra beyazperdeye aktarılacak olan Şampiyonların Kahvaltısı’ndan sonra “belki bir daha hiç roman yazmayabilirim” diyen Vonnegut, içinden taşan yaratıcılığa gem vuramayınca Paldır Küldür, Kodes Kuşu ve Kör Nişancı ile yeniden okurların karşısına çıkar. 1985 yılında da Galapagos adlı romanı yayınlanır.
…
“Bu zavallı gezegenimizi mahvetme hakkını bize kimin verdiğini sahiden merak ediyorum.”
…
Ölümünden yıllar önce Time dergisinde yayınlanan bir eleştiride “edebi zaman makinesinin kumandasında delidolu ama dürüst ve çılgın bir bilgin” olarak tanımlanmıştı Vonnegut. “O, George Orwell, Dr. Caligari ve Flash Gordon’ın tek yazarda vücut bulmuş” haliydi…
---
Kurt Vonnegut Jr’ın sözlerinden birkaç alıntı, hayatından birkaç kesit... hikâyesinin bütünü 2019 yılının ikinci yarısında yayınlanancak olan Yazdıklarıyla Yaşayanlar 2 adlı eserde yer alacak.
Yazdıklarıyla Yaşayanlar’ın arka kapağından…
Öldükten sonra tüm yazdıklarının yakılmasını isteyen Kafka…
En büyük zaafı kumardan kaçıp Kumarbaz’ı yazan Dostoyevski…
Varlığına delil ararken elinde kalem bulan Camus…
Bir savaşın ortasında tüm coşkusuyla yurtsuz kalan Stefan Zweig…
Ve daha birçok yazarın o hep bilmek istediğimiz hikâyeleri…
Yazdıklarıyla Yaşayanlar ruhumuza dokunan büyük yazarların, eserleriyle iç içe geçmiş hayatlarını anlatıyor. Hasan Saraç, okuma serüveninde yazarlarla kurduğu dostluğa okurlarını da dâhil ediyor.
Altını çizdiğimiz cümlelerin sahiplerini yakından tanımak, hikâyelerinin hikâyesini dinlemek ve yazarların hayatlarına şahit olmak için Yazdıklarıyla Yaşayanlar bir başucu kitabı.
Kitabın Önsözü
Ne kadar yetenekli, değerli, ünlü olurlarsa olsunlar, insan olarak yazarlar hemcinslerinden pek de farklı değildir.
Onlar da tüm insanlar gibi doğar, büyür, hayal kurar, paylarına düşen sevgi, öfke, aşk ve acıları yaşarlar. Hayatları doğal nedenlerle, dış etkilerle ya da kendi kararlarıyla son bulur.
Ama onları diğer fanilerden ayıran sınırsız bir tutku vardır. Yazma, yaratma ve yazdıklarını olabildiğince geniş kitlelerle paylaşma tutkusu. Bunun dışında kişilikleri, hayat tarzları, fikirleri, tercihleri birbirlerinden çok farklıdır. Esin kaynakları, konuları, hatta teknikleri bile…
Bizim onlara duyduğumuz saygı ve hayranlığın nedeni ise kişisel görüşleri, inançları ve tercihlerinden ziyade edebiyat dünyamıza, hayal âlemimize yaptıkları katkılar değil midir? Romanlarının, hikâyelerinin yani tüm yazdıklarının sihriyle yaşamazlar mı kalbimizde?
Yazma sanatına kattıkları değer, harcadıkları emek elbette tartışılmaz. Kimi yazarlar bu noktaya yetenekleri sayesinde geldiklerini düşünür. Kimileri de yetenek yüzde bir ise, geri kalan yüzde doksan dokuzun sabırla, azimle yılmadan çalışmak, yazmakla yaşamayı özdeşleştirmek olduğuna inanır.
Yani yazma sanatı konusunda da farklıdır düşünceleri.
Ve her yazarın farklı bir hikâyesi vardır. Doğdukları yerler, aileleri, gittikleri okullar, ilk yazdıkları şiirler, öyküler, ilk sevgilileri… Yazma tutkusunun yüreklerinde nasıl kök salıp yeşerdiği… Hepsi bu hikâyenin kilometre taşları, dönüm noktalarıdır. Ardından eserler ortaya çıkar birer birer. Heyecanlar, sevinçler, düş kırıklıkları…
Bir de pek bilinmeyen gizler vardır yaşamlarında.
Onların yazdıklarına ilgi duyanların, nasıl yaşadıklarına da ilgi duyacaklarına inanıyoruz. Hatta sadece nasıl yaşadıklarını değil, yaşarken neler söylediklerini de merak edeceklerini düşünüyoruz.
Yazdıklarıyla ufkumuzu açan, duygu ve düşünce dünyamızı zenginleştiren Türk ve yabancı yazarlar arasından seçtiklerimizin hikâyelerini bulacaksınız bu kitapta. Bu seçimi yapmanın güçlüğünü, edebi eserleri bilimsel kıstaslarla değerlendirmenin olanaksızlığını, kişisel tercihlerin kaçınılmaz rolünü takdir edeceğinize inanıyoruz.
Bu duygularla, sizlere yirmi beş değerli yazarın hikâyesiyle merhaba diyoruz.
Yazdıklarıyla yaşayanların hikâyeleri bitmez.
İleride başka hikâyelerde buluşmak dileğiyle…
Hasan Saraç