Karanlık Çöktüğünde sahne ‘Kral’ın!
“İster doktorun size kanser olduğunuzu söylemesi, ister bir telefon muzipliği olsun, hayatınızda size nedeni anlaşılmaz gelen bir şeyle başa çıkmak zorunda kaldığınız bir noktaya mutlaka gelirsiniz. Bu durumda, ister hayaletlerden veya vampirlerden, ister sokağın aşağısında yaşayan Nazi savaş suçlularından söz ediyor olalım, hep aynı şeyden, yani olağan hayatın içine olağanüstü bir şeyin izinsiz girmesinden ve onunla nasıl başa çıkacağımızdan konuşuyoruz demektir. Bunun hem bizim karakterimiz, hem de başkalarıyla ve içinde yaşadığımız toplumla etkileşimimiz hakkında ortaya koyduğu şeyler beni canavarlar, vampirler, hortlaklar ve hayaletlerden çok daha fazla ilgilendiriyor.”
Dört yaşındaki oğlu David ve onun küçük kardeşi Stephen ile ortada kalan anne Ruth’u zorlu bir yaşam beklemektedir. Indiana ve Connecticut’ta bir süre dolandıktan sonra üçü birlikte Maine’e geri dönerler. Ruth ailesini geçindirebilmek için kimi zaman günde iki vardiya çalışmak zorundadır. Mutfaklarda bulaşık yıkar, garsonluk ve bakıcılık yapar. Kısacası bulabildiği her işte çalışır.
…
“İyi kitaplar bütün sırlarını bir çırpıda ele vermez.”
…
Artık profesyonel bir yazar olmayı planlayan Stephen öğretmenliği bırakır ve tüm zamanını tutkun olduğu tek işe, yazmaya hasreder. Tam da o günlerde annesi Ruth, yorgun çıktığı çetin hayat mücadelesinin bedelini genç yaşta dünyaya veda ederek ödeyecek, ilk romanıyla gurur duyduğu oğlu Stephen ise, alkolü fazla kaçırdığı için cenaze töreninde konuşamayacaktır.
…
Eserleri kapış kapış satılmakta, ancak kendisi akademik çevrelerce bir türlü edebi değer taşıyan bir yazar olarak kabul edilmemektedir.
…
Stephen King, düzenli bir hayata kavuşup ailesiyle uyum içinde yaşadığı, sporu ihmal etmediği bir dönemde, 1999 yılının 19 Haziran günü kaldırımda koşu yaparken, yazdığı onca gerilim ve korku hikâyesine bir nazire gibi, dikkatsiz bir sürücünün kendisine çarpması sonucu ölümle burun buruna gelir.
…
King’in bir yazar olarak farklı kategorilerde kazandığı düzinelerce ödüle, 2003 yılında bir de National Book Award (Ulusal Kitap Ödülü) eklenir. Yazdıkları kimi akademik çevrelerce küçümsenmeye devam etse de, bu önemli ödülle King’in edebiyat dünyasındaki yeri tartışılmaz biçimde kabul edilmiştir artık.
…
Söz konusu filmlerde rol alan Morgan Freeman, Jack Nicholson, Lauren Bacall, Julianne Moore, Tom Hanks, Johnny Depp, John Turturro, George Scott, Arnold Schwarzenegger, Christopher Plummer, Kathy Bates, Tim Robbins gibi ünlü sinema sanatçılarını düşündüğümüzde, neredeyse tüm Hollywood yıldızlarının King’e bir selam borcu olduğunu söyleyebiliriz.
…
Eserlerinin satışı bugüne dek 350 milyon adedi aşmış bulunan Stephen King, en büyük tutkusu olan yazma ve yaratma uğraşına yaklaşımını şu kısacık cümleyle özetliyor:
“Kurmaca, yalanın içindeki gerçektir.”
Stephen King'in hikâyesinin bütünü 2018 yılının Nisan ayında yayınlanan Yazdıklarıyla Yaşayanlar adlı eserde yer alıyor.
Kitabın arka kapağından…
Öldükten sonra tüm yazdıklarının yakılmasını isteyen Kafka…
En büyük zaafı kumardan kaçıp Kumarbaz’ı yazan Dostoyevski…
Varlığına delil ararken elinde kalem bulan Camus…
Bir savaşın ortasında tüm coşkusuyla yurtsuz kalan Stefan Zweig…
Ve daha birçok yazarın o hep bilmek istediğimiz hikâyeleri…
Yazdıklarıyla Yaşayanlar ruhumuza dokunan büyük yazarların, eserleriyle iç içe geçmiş hayatlarını anlatıyor. Hasan Saraç, okuma serüveninde yazarlarla kurduğu dostluğa okurlarını da dâhil ediyor.
Altını çizdiğimiz cümlelerin sahiplerini yakından tanımak, hikâyelerinin hikâyesini dinlemek ve yazarların hayatlarına şahit olmak için Yazdıklarıyla Yaşayanlar bir başucu kitabı.
Kitabın Önsözü
Ne kadar yetenekli, değerli, ünlü olurlarsa olsunlar, insan olarak yazarlar hemcinslerinden pek de farklı değildir.
Onlar da tüm insanlar gibi doğar, büyür, hayal kurar, paylarına düşen sevgi, öfke, aşk ve acıları yaşarlar. Hayatları doğal nedenlerle, dış etkilerle ya da kendi kararlarıyla son bulur.
Ama onları diğer fanilerden ayıran sınırsız bir tutku vardır. Yazma, yaratma ve yazdıklarını olabildiğince geniş kitlelerle paylaşma tutkusu. Bunun dışında kişilikleri, hayat tarzları, fikirleri, tercihleri birbirlerinden çok farklıdır. Esin kaynakları, konuları, hatta teknikleri bile…
Bizim onlara duyduğumuz saygı ve hayranlığın nedeni ise kişisel görüşleri, inançları ve tercihlerinden ziyade edebiyat dünyamıza, hayal âlemimize yaptıkları katkılar değil midir? Romanlarının, hikâyelerinin yani tüm yazdıklarının sihriyle yaşamazlar mı kalbimizde?
Yazma sanatına kattıkları değer, harcadıkları emek elbette tartışılmaz. Kimi yazarlar bu noktaya yetenekleri sayesinde geldiklerini düşünür. Kimileri de yetenek yüzde bir ise, geri kalan yüzde doksan dokuzun sabırla, azimle yılmadan çalışmak, yazmakla yaşamayı özdeşleştirmek olduğuna inanır.
Yani yazma sanatı konusunda da farklıdır düşünceleri.
Ve her yazarın farklı bir hikâyesi vardır. Doğdukları yerler, aileleri, gittikleri okullar, ilk yazdıkları şiirler, öyküler, ilk sevgilileri… Yazma tutkusunun yüreklerinde nasıl kök salıp yeşerdiği… Hepsi bu hikâyenin kilometre taşları, dönüm noktalarıdır. Ardından eserler ortaya çıkar birer birer. Heyecanlar, sevinçler, düş kırıklıkları…
Bir de pek bilinmeyen gizler vardır yaşamlarında.
Onların yazdıklarına ilgi duyanların, nasıl yaşadıklarına da ilgi duyacaklarına inanıyoruz. Hatta sadece nasıl yaşadıklarını değil, yaşarken neler söylediklerini de merak edeceklerini düşünüyoruz.
Yazdıklarıyla ufkumuzu açan, duygu ve düşünce dünyamızı zenginleştiren Türk ve yabancı yazarlar arasından seçtiklerimizin hikâyelerini bulacaksınız bu kitapta. Bu seçimi yapmanın güçlüğünü, edebi eserleri bilimsel kıstaslarla değerlendirmenin olanaksızlığını, kişisel tercihlerin kaçınılmaz rolünü takdir edeceğinize inanıyoruz.
Bu duygularla, sizlere yirmi beş değerli yazarın hikâyesiyle merhaba diyoruz.
Yazdıklarıyla yaşayanların hikâyeleri bitmez.
İleride başka hikâyelerde buluşmak dileğiyle…
Hasan Saraç