"Klasik müziğin mihenk taşı"
“Eğer Mozart kadar güzel yazamıyorsak, hiç değilse onun safiyetiyle yazmaya çalışalım.” Ludwig van Beethoven
Kar fırtınalarının Orta Avrupa’yı kasıp kavurduğu bir kış günü, 27 Ocak 1756 tarihinde Avusturya’nın Salzburg kentinde bir erkek çocuğu dünyaya gelir. Leopold ve karısı Anna Marie Pertl oğullarını Joannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus adıyla vaftiz ettirirler. Yetenekleri sınırlı bir besteci ama disiplinli bir eğitmen olan Leopold, kızı Maria Anna’ya yedi yaşındayken klavyeli çalgıları öğretmeye başlar. Henüz üç yaşındaki küçük Wolfgang o saatlerde babasının anlattıklarını can kulağıyla dinlemekte, ablasının yaptıklarını merakla izlemektedir.
Kısa bir süre sonra Wolfgang’daki yeteneği keşfeden babası müzisyenliği bırakır ve on bir yaşındaki kızını ve yedi yaşındaki Wolfgang’ı yanına alıp Münih, Paris, Londra ve Zürih’i kapsayan ilk gösteri turnesine çıkar. Küçük yaşta besteler yapmaya başlayan Wolfgang bu turnede ön plana çıkıp yıldızlaşır. Leopold oğlunun dehasını müzik dünyasına gösterebilmek amacıyla 1769 yılında bir de İtalya turnesi düzenler.
“Hiç kimsenin övgüsüne ya da yergisine kulak asmam. Sadece kendi duygularımın peşinden giderim.”
Wolfgang on yedi yaşına geldiğinde Salzburg sarayında müzisyen olarak düşük bir ücretle işe başlar. Her dahi gibi, geleneksel yöntemlere, eski uygulamalara, sıradan performanslara tahammül edemeyen Wolfgang, kısa süre içersinde dik başlılığıyla sorun yaratmaya başlamıştır.
Wolfgang yirmi bir yaşına geldiğinde artık çok sayıda keman ve piyano konçertosu yazmış başarılı bir bestecidir. Gözü yukarılarda, parada, şöhrette olan genç Mozart’a Salzburg yeterli heyecanı veremez. Yirmi beş yaşına geldiğinde geçmişiyle bağını koparır ve tek başına Viyana’ya yerleşir. Serbest bir müzisyen olarak para karşılığı besteler yapmakta, konserler vermektedir.
“Bir arabada seyahat ederken veya iyi bir yemekten sonra yürüyüş yaparken, ya da geceleri uyku tutmadığında… İşte fikirlerin en güçlü, en bereketli aktığı zamanlar böyle anlardır.”
Çevresi genişleyen, yeteneği her yerde konuşulmaya başlayan Wolfgang, vaftiz adı Wolfgangus Theophilus’dan hoşlanmaz. Birkaç denemeden sonra Latince Amare (Aşk) ve Deus (Tanrı) sözcüklerinden türettiği Amadeusisminde karar kılar. Ünlü Çek yönetmen Milos Forman’ın 1984 yılında çektiği ödüllü Amadeusfilminden sonra bu isim klasik müzik tutkunlarının yüreklerine daha yoğun duygularla yerleşir.
Genç Mozart’ın aşkının ilk karşılık bulduğu yer de Viyana’dır. Daha önce müzisyen bir ailenin şarkıcı kızı Aloysia’ya gönlünü kaptıran Mozart reddedilmiştir, bu kez de Aloysia’nın 19 yaşındaki kız kardeşi Constanze’a kur yapan Mozart, aşkına karşılık görünce babasının muhalefetine rağmen sevdiği kızla 4 Ağustos 1782’de evlenir.
“Dehayı oluşturan ne yüksek bir zekâ seviyesi, ne hayal gücü, ne de bu ikisinin birlikteliğidir. Aşk, aşk, aşk, dehanın ruhu odur.”
Aynı yıllarda klasik müziğin bir başka ünlü bestecisi Joseph Haydn da adından söz ettirmeye başlamıştır. İki genç müzisyen Viyana’da tanıştıktan sonra yakın arkadaş olur, hatta bazen birlikte konser verirler. Adına besteler yaptığı Haydn ile arasındaki dostluğa çok değer veren Mozart, Die Entführung aus dem Serail – Saraydan Kız Kaçırma operası ile yıllardır peşinde koştuğu üne ve paraya kavuşacaktır.
Genç karısı Constanze ile şehrin mutena semtlerinden birinde lüks bir konuta taşınan Mozart, tam bir zengin hayatı sürmeye, ilk oğulları Karl Thomas’ı pahalı bir özel okulda okutmaya başlar. Evlenme kararı nedeniyle babasıyla Wolfgang arasında esen serin rüzgârlar, genç çiftin çocuklarını da yanlarına alarak 1783 yılında Salzburg’u ziyaret etmesiyle son bulur.
“Müzik, en dehşet verici durumlarda bile kulağı tırmalamamalı, tersine onu okşayıp mest etmeli, böylece daima müzik olarak kalmalıdır.”
Bir yıl sonra Viyana’daki Mason Locası’na kabul edilen Mozart, üç haftalık bir süre içersinde 22 ayrı konser vererek müzik kariyerinde zirveyi zorlamaktadır. Öte yandan Habsburg Hanedanı’nın baş müzisyeni Antonio Salieri ile aralarındaki rekabet, kıskançlığın ateşlediği amansız bir mücadeleye dönüşmüştür. Bu çekişme Mozart’ın imparatorluğun başkentindeki prestijini de olumsuz etkilemektedir.
Bir tesadüf eseri tanıştığı Venedikli opera metni yazarı Lorenzo Da Ponte ile birlikte çalışmaya başlayan Mozart, en ünlü yapıtlarından biri olan Le Nozze di Figaro -Figaro’nun Düğünü adlı opera eserini 1785 yılında besteler.
“Müzik notalarda değil, aralarındaki sessizliktedir” diyen Mozart, iki yıl sonra da Don Giovanni - Don Juan operasınıbesteler. Figaro’nun Düğünü ilk olarak Viyana’da sahneye konulmuştur. Don Giovanni’nin galası ise Prag’da yapılır.
“Mozart gibi bir fenomen izah edilemez bir şey olarak kalmıştır.” Frederic Chopin
1787 yılında gelindiğinde, Habsburg Hanedanı’nın tek kraliçesi olarak kırk yıl tahtta kalan Maria Theresa’nın oğlu II. Joseph, artık Avusturya–Macaristan İmparatorluğu’nun tek hâkimidir. Fransız İhtilali’nde giyotinle başı uçurulacak olan Kraliçe Marie Antoinette’in de erkek kardeşi olan II. Joseph, şöhreti Avrupa sınırlarına dayanan Mozart’ı elinden kaçırmamak için onu sarayın oda müziği bestekârı ilan eder. Bu gelişme Mozart’a küçük bir maddi katkı sağlasa da, parasının hesabını bir türlü tutamayan ve gittikçe daha çok kumar batağına sürüklenen dahi bestecinin mali sorunlarını bir çırpıda çözmeye yeterli değildir.
Avusturya’nın yeni bir savaşa girmesiyle koşullar daha da zorlaşır ve Mozart ailesini yanına alıp Viyana’daki lüks konutundan civardaki bir banliyöye taşınır. Artık ancak yakın dostlarından aldığı borçlarla ayakta durabilmektedir.
“Mozart’ın müziği hiç durmadan çerçevesinden kaçıp kurtulur, çünkü onun içine sığamaz.” Leonard Bernstein
Otuzlu yaşların ortalarına yaklaşan Mozart, çeşitli maddi sorunlarla baş etmek zorundadır. Bestelerinden elde ettiği geliri borçlarını kapatmakta kullanırken, eskisi gibi çok sayıda konser veremediği için maiyetindeki müzisyenleri de elinden kaçırmaktadır. Mozart’ın beden sağlığını kaybetmeye başladığı, manik depresif iniş çıkışlar yaşadığı bu dönem aynı zamanda klasik müzik tarihine en güçlü eserlerini kazandırdığı yıllardır. Mozart’ın Opus 27 Si bemol majör Piyano Konçertosu bu şaheserlerden biridir.
“Mozart müzikal yaratımın tüm alanını kapsıyor, oysa benim zavallı kafamda sadece klavye var.” Johannes Brahms
Son bir gayret, 1791 yılının Eylül ayında Prag’da konserler vermek üzere yola çıkan Mozart, kısa süre sonra hasta yatağına düşecek ve bir daha sağlığına kavuşamayacaktır. Son aylarında neredeyse şuurunu yitirmiş bir halde son eseri Requiem’i tamamlamaya çalışan Mozart’ın kritik durumunu öğrenen karısı Constanze Prag’a gelir ve kocasıyla ilgilenmeye çalışır.
Artık her türlü tedaviye kendini kapayan dahi, ömrünün sonlarına geldiğini sezinlemekte ve kendi ölümünü notalarda yaşatacak eserini soluk soluğa yazmaktadır. Wolfgang Amadeus Mozart, daha sonraki yıllarda bir başyapıt olarak icra edilecek olan Requiem’i bitiremeden, 5 Aralık 1791 günü, geride senfoniler, konçertolar, oda müzikleri, operalardan oluşan altı yüzden fazla eser bırakarak, otuz beş yaşında hayata veda eder.
“Ölüm, ona yakından baktığımızda, varlığımızın gerçek gayesidir; son birkaç yıl içinde onunla öyle yakın ilişkiler kurdum ki onun sureti bana artık dehşet verici değil, gayet yatıştırıcı ve avutucu görünüyor. Ve bana gerçek mutluluğumuzun kapısını açan anahtarın ölüm olduğunu öğrenme fırsatını bahşettiği için Tanrıma şükrediyorum.”